KIRK BİR: Sensin Yalnız!

----

KIRK BİR: Sensin Yalnız!

“İstanbul’un dünyanın en güzel şehri olduğunu düşünecek kadar naifleştiğim bir dönemde, —köprüden geçiyordum, kar yağıyordu, beyazlar, tuhaf yeşiller vesaire salaklaştım bir anda—Amerika’ya dönmedim. Altı yıl konservatuvar okumuştum orada! O dönem nişanlandım bile, öyle bir duygusallık. Gerçi ayıldım ayrıldım, da maalesef bir buçuk yıl sürdü o versiyonum. Kek yapıyor, şarap kadehi dolduruyor, haklısın canım diyordum. Çok da harika diyordum. Akabinde yıllarca babama benzeyen mülayim adamlarla, sonra da hiç benzemeyen yavşaklarla flört ettim. İlk grup öpüşemiyordu, ikinci grup çok iyi sevişiyordu. Öyle duydum, anlatıyorlar hep bana. Açıkçası hiçbirinden hoşlanmıyorum. Müflis iş adamı çocuğuyum, kanım devlet çekti ve ödenekli bir kurumda sözleşmeli oyuncu olarak çalışmaya başladım. Hep çalıştım, hep sahnedeydim, hiç inmedim. Yok. Kadro gelmedi. 11 yıldan sonra, hayatımın manşeti, şutu yedim. Hiç unutmam, geceleri çenemi, çat diye sıkıp kasmaya başladığım o huzurlu günler işte! Sevdiklerime kızarsam ısırıyorum. Hem de bu çeneyle! Sevdiklerime kırılırsam çekip gidiyorum. Siyasete eğilimliyim. İnsan, politik hayvandır diye düşünüyorum. Dilimin kemiği yok! Kavga sevmem, ayırıyorum. Eski muhitim Cihangir. Orada hep çok içtim, çok seviştim. Yeni muhitim Ataşehir kuleleri. Orada hep çok dizi izliyorum, hiç sevişmiyorum. Yulaflı kurabiye pişiriyorum, smoothieler yapıyorum, koştuğum oluyor, pilates var. Yaş kırk bir. Sahneye döndüm. Sekse de döneceğim!”